YENİDEN
Yılların nasılda hızlı geçtiğini düşünmüyordu, yan bankta
oturan yaşlı kadın gibi ve az ileride yüzmek için denize atlayacak çocukların
nefeslerini tutan heyecan gibi bir heyecan da yoktu içinde. Ne güneşli bir
ağustos gününün ortasında ağacın verdiği gölgeye sığınmanın keyfini duyuyordu
ne de arkasından işleyen trafiğin saçma sapan seslerini. Sıcak umurunda değilse
de terlediğinin farkında olmayacak kadar da hissizleşmemişti, zaten onu bu
banka oturtan, içinde az daha zaman geçse unutacağı hislerin tekrar dirilmesi
değil miydi? Birazdan kendi kendine, belki çoğunun cevaplarını hatırlamadığı
soruları soracak olan adam şimdi, unuttuğu sevmeleri ona tekrar yaşatan o
kadını düşünüyordu. Karşısında, üzerinden gemiler geçen denizin üstüne çizerken
kadının yüzünü, ondan başka kimsenin o resmi göremediğine sevinmişti. Artık buradan ne zaman denize baksa onu
görecekti- biraz daha sevinmişti-
Boğazını sıkan kravatı gevşetti, gömleğinin yakasını geri
itti. Şimdi denizin üstüne çizdiği o resimdeki kadının kıvrılan saçlarını daha
iyi görmeye başlamıştı. Kulaklarının
arkasından sırtına düşen saçlarının düzeni hiç bozulmuyordu sanki. Ne zaman ona
baksa, onunla ilk karşılaştığı hali vardı üzerinde ve güzelliği. Onu sevmeye
başladığı anı düşündü, karar veremedi. Bir gülüşünü yakalamıştı belki ona çok
yakışmış, sevmişti. Belki gözlerinin rengini öğrenmeye çalışan bakışlarında,
alışmıştı ona. Yoksa onunla tanıştığı günün akşamı, tek başına yürürken karşıdan
karşıya geçmek için hamle yaptığı sırada kendisine çarpacak otomobilden
kurtulduğu anda mı sevmeye başlamıştı, ona onu sevdiğini söyleyememek korkusu
muydu içindeki, onu bir daha göremeyecek olma düşüncesi. Ne saçma sorular dedi
adam oturduğu yerde kıvranarak. İçinden söylemek istemişti ama cümleleri çoktan
dillendirmişti. Onu duyacak kadar yakınında
kimse yoktu ama yakınında hatta yanında birisinin olmasını istiyordu, onun bu
düşüncelerinin ağırlığını hafifletecek, resimdeki o kadını istiyordu…
Seyyar arabasıyla
kağıt helva satan çocuğun kendisine doğru yürüyüşünü izlerken, o kadını sevmeyi
hak edip etmediğini düşündü bu sefer. Hak etmiyorsa eğer, hak etmek için ne
yapması gerekirdi. Hem neden hak etmesin, yok hayır sadece sevginin büyüklüğü
değil başka şeylerde gerekir her zaman. Şu dünyaya bak. Sevgiler gerçekse bu dünya
hayal ama öyleyse bu dünya…? Nasıl bir karşılaştırma bu, aptallığın lüzumu yok
dedi tekrar. Hak ediyor musun o kadını, sen onu söyle, ellerini, sesini,
bakışlarını mesela onun ismi geçen cümleler kurmayı hak ediyor musun? Hak
etmiyorum… Neden?
- Abi şuraya oturabilir miyim, diye sordu kağıt
helva satan çocuk, eliyle adamın oturduğu bankın boş tarafını göstererek.
Meğer çocuk adamın yanına kadar gelmiş, onu fark etmemişti.
Adam şaşkınlıkla kafasını çevirip çocuğa baktı. Kırmızı tişörtünden ayaklarındaki
terliklere kadar çocuğu süzdü sonra başıyla çocuğun sorusuna olumlu yanıt verip
boş taraftaki kolunu kendisine çekti. Çocuk seyyar arabasını banka
yanaştırdıktan sonra izin istediği bankın boş tarafına yerleştirdi kendini.
-
Hava çok sıcak değil mi abi, diye laf attı çocuk
adama. Adam başını bile çevirmedi, muhtemelen duymadı bile. Adam hala, sevdiği
o kadını hak edip etmediğinin sorusuna verdiği cevabı düşünüyordu, hak
etmemek.. neden?
Karşısında duran sevdiği kadının gözlerine baktı, sanki
cevabını o verecekmiş gibi merakla.
Nefesini çekti içine bekledi, çıt çıkmadı şehrin sesinden başka. Belki
de…
O daha bilmiyor, bende olan biteni. Yani bilse,
anlatsam… Anlatamam, sorma bilmiyorum
anlatamam. Hem böyle sevmek onu daha güzel. O, onu sevdiğimi bilmezse, hak edip
etmediğimin bir önemi de kalmaz. Böyle her gün bu banka gelip onu mu
düşüneceksin peki. Ona, sevgini bilmediğini düşünerek baktığında bir gün, fark
etmeyecek mi sanıyorsun, aptal. Fark eder değil mi? Eder. Olsun, ben söylemedikten
sonra. Bencillik bu. Neymiş bencillik olan, söylenmeyen sevgiler mi. Herkes söylüyor da sevdiğine sevgisini, tek
ben miyim bencil olan. Sen herkes gibi mi olmak istiyorsun, herkes gibi mi
seviyorsun o kadını. Boşversene hem korkak hem de bencilsin. Evet, korkak bencil
bir adamım ve o kadını seviyorum. Sevdiğini kendine değil ona söyle. Şu haline
bak.. Umutlanmak istemiyorum, anlamıyorsun. Gerçekleşmeyecek umutlar yerine
hayaller kuracağım, yıkılırsa yeniden kuracağım, yeniden.
Adam kadının resmine baktı oradan ayrılmadan önce, uzunca.
Şimdi onunla karşılaşsa tıpkı resimdeki gibi güzeldir diye düşündü, gülümsedi.
Onunla aynı şehirde yaşamaktan bile mutluluk duyuyordu. Adam ayağa kalktığında
çocuk, kağıt helva sattığı bir çifte para üstünü vermekle uğraşıyordu. Yanlarından
geçip kaldırıma doğru yürüdü. Ardında gerçekten o kadın varmış gibi başını çevirip
geriye baktı, yoktu. Kaldırımın ucunda durdurdu kendini, elini yola uzattı. Akan trafikte balık
yakalayacak balıkçı gibi şu sarı arabalardan birini durdurmak istedi. Üçüncüsü
de durmayınca küfür ederek kolunu indirdi. Bir küfür daha sıralayacaktı ki bir
tane daha geldiğini görüp durması için işaret yaptı, taksici tamda arka kapının
hizasında durdurdu arabasını. Adam taksiye binip tekrar trafiğe dönmek için
uğraşan taksiciye gitmek istediği yeri söyledi ve bu sefer ona, denizin üstünde
kendisine bakan resme bakmadı. Artık hep böyle mi olacak yani içimde her zaman
sızlayacak bir köşe mi kalacak, diye düşündü…
..........
Yorumlar
Yorum Gönder