UNUTMAK




                                                                                                                                         ilk yazım tarihi: Ocak 2013







        

       Çok yorgunum dedim kendi kendime. İçerisi pek kalabalık değildi. Daha kapıdan girdiğimde oturacağım masayı seçmişti gözlerim, gittim o masaya oturdum. Cebimdeki fotoğrafları masanın üstüne çıkardım, garsona bira diye seslendim. Daha dakikalar önce sıyrılıp geldiğim dışarıdaki hayat, şimdi gözlerimin önünden akıyordu ve ben sadece görebildiğim parçasını görebiliyordum baktığım pencereden.

            Bira şişesinin masamdaki sesi uyandırdı gözlerimi, dışarıya bakarken dalıp gittiği uykudan. Şişenin soğukluğunu, daha ona kavramadan almıştım. İlk yudumu alırken, kendi kendime, kafayı bulmayacağıma dair söz verdim. Fotoğraflar masada sırtı dönük dururken şişenin masaya verdiği ıslaklıktan uzaklaştırdım onları, fotoğraflara bakmanın zamanı gelmemişti, ne zaman gelecekti bilmiyorum. Kafamı tekrar dışarı çevirdim. Bir kadın, giydiği topuklu ayakkabının izin verdiği hızla bir yerlere yetişmeye çalışıyordu, bir çift sevgili sıkıca el ele tutuşmuş sokakta müzik yapan kel kafalı genci dinliyorlardı, öteki taraftan yaşının karşılığı olmayan ağırlığı omuzlarına binmiş olan bir çocuk vardı, kıyafetleri kirli ve yırtık. Orada olan ve oradan geçen kimse onu görmüyordu görenlerde görmemezlikten geliyordu bunu biliyorum. Çocuk, kel kafalıyı dinleyen o genç çifte bakıyordu o çiftin ellerine. Nasılda sıkı sıkıya tutmuşlardı birbirlerinin ellerini. Sonra, o şarkılardan bir tanesini çalmaya başladı beynim...

             İkinciyi istedim, bu sefer yanında bardak getirmesini de söyledim. Fotoğrafları unutmuşum. Cebimden çıkarıp gözümün önüne koymasam, bir daha ne zaman aklıma gelirdi bilmiyorum. Yaşımın, bunayacak kadar olup olmadığını hesapladım –bunamaktan çok uzağım- . İkinci, bardakla beraber gelmişti, biraya bardağın şeklini verdikten sonra, boş şişeyi ileri ittim bardağı yanaştırdım kendime. Ellerim artık fotoğrafları kavrıyordu

             Günün aydınlığı, güzel yüzünü kıskanılacak bir hale getirmişti, bugün diğer günlerde olduğundan daha güzeldi. İki elini yanaklarına yapıştırmış bana gülüyordu –onun gülümsemesini hiç unutmayacağım- Üzerindeki lacivert kazağa saçlarının ucu dokunuyor, dokunan her saç teli tek tek parlıyordu. -Bu fotoğrafı hatırlıyorum-

             Bardaktaki bira olduğu gibi duruyordu. Elimde tuttuğum fotoğrafı masaya bıraktım, diğer iki fotoğrafın sırtı hala bana dönüktü onları biraz daha uzaklaştırdım kendimden -onlara bakmayacağım-. O, masanın üzerine bıraktığım fotoğraftan yeşil gözleriyle bana bakıp bir şeyler söylüyordu. İki elimi masanın üstüne koydum. Başımı öne eğerek ellerimin üstüne yasladım ve o kağıt parçasına kulak verdim.

     -Beni bırak artık, benimle ilgili anılarını da. Yanında değilim, ne kadar düşünsen de sevsen de beni, olmayacağım.


             Başımı ellerimin üzerinden kaldırarak masadaki fotoğrafları elime topladım. Bunları ben kendime söylemiştim biliyorum ama oda olsa aynı şeyleri söylerdi. Acıyı dindirmek için tek yol unutmak mı ?-  bilmiyorum. Elimdeki fotoğrafları bölebildiğim en küçük parçalara böldüm, ne o ne de ben tanınmayacak haldeydik. Bardağımdaki birayı yarıladıktan sonra sokağa baktım çocuk gideli çok olmuştu. Ayağa kalktım. Kalktığımda, masada duran fotoğraf parçaları daha da ufalmıştı, güldüm. Hesabı ödeyip dışarı çıktığımda aklıma kendime verdiğim söz geldi. Sözümü tutmuştum.
















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

UYKUDAN UYAN

KORKU

GİTMEK