GİTMEK
Bir şey olmasaydı yazmak olmayacaktı..
Başka bir şey de
olmasaydı
Silmek olmayacaktı.
Özdemir ASAF
"Uykudan Uyan 'ın devamı"
Yola çıktığından bu yana
teybi açmadı adam. Kendi kendine şarkı söyleyecek kadar keyfi, arasa belki
çocukluğunda bulurdu. İçtiği iki dal sigaranın dumanını sağ elinin parmaklarına
sindiğini düşününce her zamanki gibi nefret etti sigaradan, kendinden de. Saat
sabahın sekizi, doksan beş kilometre hızla gittiği yolun ona faydası yoktu
henüz, olacak olmasını ummaktan başka yapacağı bir şey yoktu. Bu durum, ağır
bir çaresizliğin ortasında kıyısında ya da her neresindeyse orasında olduğunu
dikiz aynasından anlatıyordu adama. Çaresizlikleri
göze almış olmanın cesaretiyle bile olsa O Kadın 'ı unutmasının gerekli olduğu
düşüncesi, kendisinin bu hikayede kahraman olmasına engel olacaktı. Yol yine
virajlara girdiğinde erteledi düşündüklerini, doksan beş kilometreden aşağıya
düşürdü hızını, düşündüklerini de ıskaladı ama O 'nun sözleri çıkmıyordu aklından.
"Şimdi hala uyuyordur" diye düşündü. Siyah saçlarının dağıldığı beyaz
yastığa kendi başını yaslayamadığına üzülüyordu hala. Git dediğinde O Kadın,
neden kabullenmişti ki gitmeyi. Bitti demekle bitmek bu kadar basit
olmamalıydı. Kendine itiraf edecek kadar gücü olsa ''pişmanım'' diyecekti neredeyse. Gurur denen şeyi çoktan tüketmişti
bu sevgide, onuruysa işte bu yolculuğa sebepti. Bu hale nasıl geldiğini
düşündü, nasıl geldiklerini. İki kişilik düşünmekten vazgeçmediğine sitem etti.
Artık o kadın yoktu, çoğul düşünmenin de anlamı. Unutmaya çalıştıkça daha da
derine kazılıyor zihindeki fotoğraflar. Adımlarına varıncaya kadar aklının
ücralarında zaman geçtikçe hatıra oluyor, olmasını istemeden.
Yağmur,
yola çıktığı andaki şiddetini yitirip yavaş ve ince yağmaya başlamıştı, sis yol
arkadaşıydı artık. Adam otomobilin farların kademesini düşürerek yola devam
ediyordu. Far ışıkları, sisin beyazını güzelleştirme uğraşına girmişti sanki.
Camını sonuna kadar indirdi, otomobilin hızıyla etkisini arttıran serin havanın
içeri doluşmasına izin verdi. Serinliğe otomobilin homurtuları da eklendi. ''Şimdi
bu yaşlı otomobili durdurup O Kadın 'la ilgili ne varsa şu yediği yağmurdan sırılsıklam
olan yaprakları dökülmüş ağacın altına usulca bırakmalı'' dedi. Belki böyle
yapsa çok çabuk olacaktı istediği şey ama otomobili durdurmadı aksine daha da
gaza yüklendi. O 'nu unutmak istemediğinden değil, o ağacın altına koyacağı her
neyse içinde adamın kendi hayatı da vardı. O 'ndan vazgeçmek tamam da onunla
geçen hayat diliminden vazgeçmenin saçma olduğunu düşündü. Bitmiş olan şey
değerli olsa da biten hiçbir şey hayat kadar değerli değildi. İyice üşüdüğünü
hissetmesinin sonucu camını yukarı çekmesi oldu Son düşüncelerini o camın kapanmasıyla
dışarıda bıraktı. Bütün yol ayrımlarını düşüncesizce seçmeye başlamıştı.Aslında
yola çıktığında gidecek yeri olmayan bir adam için bu en doğal sonuçtu. Sis
yolun üzerine düşmeye devam ettikçe yoldaki araçların hızlarını düşürüyordu.
Görüş mesafesi denen şey, sadece birkaç metre için söylenebilirdi. Sanki dünya
bir sigara yakmışta dumanını içine çekmeden dışarı bırakmıştı. Hala hayal
gücünü etkinleştirebildiğine şaşırıp keskin bir sırıtışla hayal gücüne noktayı
koydu. Yolculuk tahmin ettiğinden ve ya tahmin edemediği kadar uzun olacaktı.
Küçük bir derenin
üzerine yapılmış, kısa köprüyü henüz yeni geçmişti. Üzerinde, bulunduğu ilçe belediyesinin adı
yazılı, derme çatma bir durağı da geçecekti birkaç metre sonra, 78 'lik yaşlı
otomobiline kalsa geçecekti, gittiği yola kalsa geçecekti ya da şu etrafı
kaplayan sise kalsa geçecekti o durağı ama bir eldi geçip gitmesine engel olan.
Yola uzanan bir el, durmasını isteyen ve onu durduracak olan. Adam için onu
tanımak zor olmamıştı. Şu sigara içmek için durduğu yerde otobüse girerken
görmüştü O kadın 'ı kendisini durduran elin sahibi o kadındı ancak durağın
biraz ilerisinde, adamın fren pedalından istediğini gerçekleştirebildi otomobil.
Kadın hızlı adımlarla yanaştı otomobile. Sağ kapıyı açtı. Adam kadına
baktığında ilk ıslanmış kumral saçlarının bir kısmının alnına yapıştığını
gördü, şaşkınlığının izin verdiği ölçüde kadının kendisine söylediği sözleri
anlamaya çalışıyordu. İlçenin otogarına kadar kendisini bırakıp
bırakamayacağını soruyordu adama, sesi titriyordu sağ eliyle alnının sol
tarafına yapışmış saçlarını geri attı. Adam kadının bu isteğini onayladığında
sol elinde tuttuğu sırt çantasından biraz daha büyük çantayı arka koltuğa
yerleştirdi kadın, adamsa sağ koltuktaki montunu aynı yere fırlattı kadın için.
Tekrar yola çıkmak için peş peşe gelen üç kamyonun yanlarından geçmesini
bekledi. Belki yolculuğun sonuna kadar olmasa da artık iki kişilik bir
yolculuktu bu gidiş. Kadın teşekkür etti, adamın onu istediği yere kadar
bırakmayı kabul ettiği için. Adam önemli olmadığını söyleyerek karşılık verdi
yoldan bir anlığına gözlerini alıp kadına bakarak. Islak saçları onun yağmura
yakalandığını ispatlıyordu, neden otobüste olmadığının sorusunu sormanın yeri
değil diye düşündü adam. Otomobilin içi az önce sonuna kadar açtığı cam
nedeniyle hayli soğumuştu, kadının ıslak saçları, adamı camı açtığına pişman
etti artık bütün iş yaşlı dostunun kaloriferlerinin insafına kalmıştı ki yaşlı
dostu adamı hiçbir zaman yarı yolda bırakmamıştı.
Adım
Patya, dedi kadın adama, iki kişinin sessizliğini ilk kadın çözmüştü. Patya,
adamın yüzüne onunda ismini öğrenmek isteyen gözlerle bakarak söylemişti adını.
Sonra adamda kendi ismini söyledi. Tanışma denen şey, karşılıklı isimlerin
öğrenilmesiyse tanışmışlardı. Adam ismini söyledikten sonra yeniden
sessizliğine çekildi. Kısa süre sonra ilçenin terminalinde vedalaşacağı bir
tanıdıktı Patya. Bu kadar kısa bir yolculuk için sadece kadının ismini
öğrenmesinin yeterli olacağını düşündü. Belki kadın söylemese ismini bile
öğrenme gereği duymayacaktı. Halbuki ona isminin anlamını sorabilirdi, neden
otobüsten indiğini ve ya nereye gittiğini. Çok güç bir zamanda rast gelmişti
Patya adam için. Yalnız bir yolculuğu kalabalıklaştırmıştı. Adamın geride
bıraktığı şehrin ve içindeki nedenin hiç birine benzemiyordu saçları, ıslak
olsalar da benzemiyordu. Silmesi gereken şeyler olduğunu adı gibi biliyordu
adam. Bir günün akşama yaklaşması gibi yavaş ama sürekli silmeliydi. Patya,
yalnız yolculuğu kalabalıklaştıran kadın, neden buradasın?
Öndeki otomobil son anda
sollamaktan vazgeçip tekrar kendi şeridine döndüğünde adam yaşlı dostunun frenine
kısa süre dokundu. Adama kalsa çoktan en sağlamından bir küfür güzellemesi
çıkardı ağzından ama yanında oturan kadından sebep bu gerekliliği yerine
getiremedi. Getiremediğine de çok üzülmedi çünkü onun söyleyeceği şeylerin daha
hafiflerini yanında oturduğu kadının ağzından duymuştu.
- Bence hak etti dedi Patya, kendi
söylediği küfürleri destekledi, basit ve güzel bir gülüşle.
- Çoğu zaman hak ederler, dedi adam. Adamın bu sözüyle
gülüşünü arttırdı Patya.
Adam, uzun zamandır
Patya 'nın gülüşüne benzer güzellikte bir gülüşle karşılaşmamıştı. O kadın dahil.
"Bazı şeyler geç bulunur ya da hiç bizim olmaz" demişti bir keresinde
babası adama. Babasının bu sözü neden hatırına getirdiğini anlamıştı,
anladığında da yüzündeki tebessüm bir anda kayboldu. Patya bu kayboluşu fark
etmemişti, etmesine gerekte yoktu. Silmesi gereken şeyler olduğunu tekrar
hatırladı ama unutmak deden şey, karar verip hayata koyulacak kadar düzenli bir
yer almaz insan beyninde. Sahi düzen neydi? Yaşadığı yaşa kadar hayatında
düzenli olan ve ya bir kısmı düzenli geçmiş olabilecek şeyleri düşünmeye karar
verdiğinde unutmak istediği şeylerin birikintisi onu bu işe başlamadan aniden
durdurdu. Bu ani durmanın teşhisini yorgunluk olarak belirledi, bir bilim
adamının bulguları değerlendirmesi gibi kesin bir teşhisle. Sonra tedaviye
geçecekti ki sağ tarafında oturan kadının hafif titrediğini gördü gözünün
ucuyla. Tedaviyi erteledi ki zaten bu tedavinin uzun süreceğine adı kadar
emindi hem bu tedavinin acil olmasına gerek yoktu neticede tedavinin
gerçekleşmemesi durumunda hastanın hayatını kaybetme ihtimali hiç yoktu. Hayat
basitçe kaybedilecek kadar ucuzlamamıştı daha.
Kadının üşüdüğünü görüp
bildiği halde ona "üşüyor musun" diye sormanın saçmalığını düşündü ve
sormadı. Bu saçmalıkları bonkörce harcamaması gerektiğini biliyordu. Otomobili
yolun uygun bir yerinde sağda durdurdu. Patya, şaşkın gözlerle ne olduğunu
anlamaya çalışırken sadece "bir sorun mu var" diye sorabildi. Adamın
sakin bir sesle ard arda iki kez "hayır" cevabından sonra Patya,
adamın ne yaptığını anlamaya çalıştı. Adam otomobilden inerek arka koltuğun
arkasındaki bagaj kısmından üzerinde alınan mağazanın reklamı olan kağıt poşeti
çıkarıp aldı ve seri hareketlerle koltuğu tekrar arkaya yaslayarak otomobile
bindi. Elindeki kağıt poşeti kadına uzattı, tekrar yola çıkmadan önce. Patya
aldığı poşetin içinden çıkardığı havluyu görünce daha önceki gibi bir
gülümsemeyle teşekkür etti.
- Sen otomobilinde hep havlu taşır
mısın ya da başka neler var? diye sordu adama gülümsemesini devam ettirerek.
Elindeki havluyu saçlarında gezdirmeye başlamıştı kadın. Adam bir boşluk bulup
tekrar yola çıkarmıştı kendilerini, havlunun ise neden otomobilde olduğunu
açıklamayacaktı tabi. Şu geride bırakılan şehir .. her neyse. Teşhisi konulmuştu evet şimdi
olabildiğince esprili bir cevap vermesi gerektiğini düşündü.
- Gerekli olan ne varsa bulabilirim
ama sen yine de şansını fazla zorlama bence, dedi adam gözlerini yoldan iki
saniyeliğine alıp kadına baktı gülerek. Kadın da güldü.
Kadın
saçlarını kuruladıkça düz kumral saçları kıvrımlarını almaya başladı. Adam,
gözlerini yoldan alıp kadına uzunca bakamasa da kadının saçının eskisi gibi
olmadığını farkındaydı. Zaten otogara fazla bir zaman kalmadı, diye düşündü
neden böyle düşündüğünü tabi ki açıklamadı kendine. Kısaca boşverdi.
- Nereye gidiyorsun?
Patya'nın
dudaklarını arasından çıkmıştı bu soru. Sorulmaması gereken bir soruydu, adam
çok kez kendine sorup cevapsız bırakmıştı yola çıktığından bu yana. Yine
cevapsız kalacaktı.
- Saçlarını iyice kuruladın mı? Onları
kurulayacak bir havlu bulmuşken bu nedenle hasta olmanı istemem, dedi adam.
Aslına bakılırsa ne dediğini bilmiyordu. Cevabını bilmediği soruları
geçiştirmek için kurduğu laf salatası planı tüm saçmalığıyla devreye girmişti.
Nereye gittiğini bilmeyen birisi için o sorunun cevabı olarak gerçeği söyleyip
"bilmiyorum" demek daha aptalcaydı. Varsın kadın sorduğu sorunun
karşılığında aptalca bir cevap yerine saçma bir karşılık alsın. Tabi bu cevabın
niteliği kadın için değil adam için önemliydi. İşte yine bir küçük hesap daha.
- Kuruladım, sağol, dedi kadın.
Sorusuna aldığı karşılık canını sıkmıştı. Halbuki sadece basit bir soru
olduğunu düşünmüştü. Kadın en basit cevapla, bir şehir ismi duymayı beklemişti,
sonra belki konuşmalar ilerledikçe kendisinin de hangi şehre gideceğini
söyleyecekti. Yani otogara kadar bu kısa yolculuğu basit ve iyi bir sohbetle
geçirmeyi düşünmüştü. Kadın sorduğu o soru için pişmanlık duymaya başlamasının
zamanının geldiğini anladı ve sustu. Kadının gitmek istediği yere gidene kadar
ikisi de konuşmadı.
.................................
Otogarı işaret eden
tabela metre hesabıyla mesafeyi biçmişti onlara. Adam otomobilini sağ şeride
yanaştırarak hızını düşürdü. Kadın elinde hala saçlarını kuruladığı havluyu
tutuyordu. Kısa süreliğine havluya baktı, elinde unutmuştu geriye dönerek
havluyu arka koltuğun köşesine bıraktı. Artık
ilçenin küçük ve bakımsız otogarına girmişlerdi. Adam bütün peronları boş olan
otogarın bir peronuna girerek durdurdu otomobili. Patya 'yı burada bırakıp
tekrar yola çıkacaktı. Önce kadın indi otomobilden. 78 model bir vosvosa
yabancı olmadığı, arka taraftaki çantasını almak için ön koltuğu yatıracak
mandalı hiç vakit kaybetmeden bulmasından belliydi, çoğu kişi bunun için vakit
harcar diye şaşırdı adam sonra ikisi de otomobilin kapılarını peş peşe kapattı.
Yavaş adımlarla yürümüştü her ikisi de
otomobilin önünde buluşana kadar. Patya elini uzattı, adam kadının ince
parmaklarının dizili olduğu beyaz elini havada fazla bekletmedi. Patya 'nın eli
gerçekten adamın avucunda kaybolacak
kadar inceydi. Sessiz otogarda sundurmadan sızan su sesleri dışında sesler
duyuldu.
- Teşekkürler, dedi kadın. Patya
'nın karşısında ilk kez ona bu kadar uzun bakmıştı adam. Kadının gözlerinde, basit
bir kadın olmadığını ispatlayan çırpınışlar vardı. Zamanda gerçek olan çok az
şey vardı ve bu gerçeklerden sadece birisiydi. İşte kıvrılan kumral saçları
hafif rüzgarla sallandı artık gitme zamanı dedi saçları.
- Önemli değil, iyi yolculuklar,
diyerek karşılık verdi adam. İkisi de adamın bu sözünden sonra ellerini
kendilerine çektiler. Kadın, otogarın giriş kapısının yakınındaki banka uzanmış
uyuyan evsizi geçene kadar adam kadının ardından baktı. Bu bakışa bir anlam
vermedi adam, Patya ise onun bu bakışını zaten görmedi ve işte kalabalıklaşan
yolculuk tekrar eski haline büründü. Adam adımlarını bu sefer geldiği yöne
atarak otomobilin kapısına yürüdü. Cebinde çalan telefonu onu kapıyı açmadan
yakaladı. Telefonun ekranında iş ortağının adı yazıyordu. Adam, bugünün hangi
gün olduğunu düşündü, kapıdan ayrıldı. Otomobilin arkasına doğru yürüyerek
telefonu cevapladı. Telefonun karşı tarafındaki ortağına bir süreliğine orada olmayacağını uzunca
anlattı ve telefonu kapadı. Otomobilin arkasından tekrar kapıya doğru yürürken,
telefonuna gelen önceki mesajları silmekle uğraştı. Otomobile tekrar bindiğinde
elindeki telefonu yan koltuğa bırakarak cebindeki anahtarı kontağa yerleştirdi.
Şimdi gideceği yeri düşünmeden gerisingeri tekrar yola çıkacaktı. Unutulması
gereken bir yığın şey vardı ve içlerinde O kadın. Ne kadar yol giderse gitsin
uzaklaşamayacak gibi düşündü elini kontağa takılı anahtarın üzerinde tutarken.
Solundaki perona yanaşan otobüsün sesiyle başını kaldırdı, uzak memleketlerin
bir tanesinin adı yazılıydı otobüsün üstünde, bazılarının gidecek çok yolu var
diye düşündü, kendisinin ne kadar daha gideceğini düşünmeden. Oysa hala yaşlı
dostunu hareketlendirmemişti bile. "Peki ya Patya, o gitmiş midir yoksa şu
bekleyen otobüs onu mu alacak. O kadar uzağa mı gidecek hem illa üzerinde uzak
bir şehrin ismi yazıyor diye oraya gidecek değil ya, belki yol üzerindeki bir
şehirdir, şehri." Adam düşüncelerini durdurdu. Kendine sorduğu son
soruların nedenini düşündü. Patya hiç yoktu. Sadece yolda rastladığı ve onu bu
otogara kadar getirdiği ve bir tek ismini bildiği bir kadındı Patya. Uzun
kumral saçları, koyu renk gözleri avucunda kaybolan ince parmaklarını taşıyan
elleri vardı bir de sesi, diğer seslerin karışmadığı. Adam, tüm bu düşüncelerin
karmaşası içinde kontak anahtarını çevirdi. Gözlerini otobüsten alıp
doğrulduğunda, karşısında boş bankların bir tanesine Patya 'nın çantasını bırakışını
izledi. Biraz önce sorduğu sorunun cevabını biliyordu artık. Kendisi gibi o da
henüz gitmemişti.
devam edecek..
devam edecek..
Yorumlar
Yorum Gönder